Etyolojisi ne olursa olsun ulnar sinir parailizilerinde
ortaya çıkan problemler, motor ve duyusal olarak iki ana grupta toplanabilir.
1. Motor Sorunlar:
a. Motor defisite bağlı
primer defektler:
Başlıca dört grup altında değerlendirilirler.
i. Pençe el deformitesi: İntrinsik adalelerin
paralizisiyle metakarpofalangeal eklemler fleksörlerini, interfalangeal
eklemlerde ekstansör adalelerini kaybederler. Böylece sağlam olan ekstansör
digitorum, MP eklemi ekstansiyona getirir. Bu durumda, MP eklem seviyesinde
EDC' yi antagonize edecek yegane yapı MP eklemin palmar yüzündeki volar plağı
ve diğer yumuşak dokulardır. Volar plağın sert olduğu parmaklarda, başlangıçta
MP'lerde hiperekstansiyon görülmez. Ancak volar plağın daha yumuşak bir yapıda
olduğu hipermobil parmaklarda MP hiperekstansiyonu erken dönemde gelişecektir.
Özellikle FDS ve FDP' nin sağlam olduğu alt ulnar sinir
paralizilerinde gelişen bir başka deformite ise pençeleşmedir. Bu, MP eklemler
hiperekstansiyonda iken IP eklemlerin fleksiyona gelmesi ile oluşmaktadır. IP
eklemleri ekstansiyona getiren adalelerin paralitik olmasıyla, FDS ve FDP' nin
pasif gerginliğinde kalan IP eklemler fleksiyona gelirler (104). Hasta bu
fleksiyonu, ekstansörlerini kullanarak azaltmaya çalıştığında ise MP eklemler
daha fazla ekstansiyona gelmekte, dolayısıyla deformite daha da
ağırlaşmaktadır. Zira bu durum fleksörlerin daha çok gerilmesine sebep olmakta
dolayısıyla IP fleksiyonu arttırmaktadır. Ancak FDS ve FDP' nin paralitik
olduğu üst ulnar felçlerde bu durum ortaya çıkmamaktadır (78).
Deformite incelenirken “pençe el deformitesi" ile,
ileride anlatılacak olan “pençe el disabilitesi" arasında bir ayırımın
yapılması gerekir. Deformite, tipik pençe el görünümü ile oluşan tabloya
verilen addır. Ancak disabilite, parmak IP eklemlerinin fleksiyon sırasının
bozulması ile ortaya çıkan bir bozukluklur. Normal elde fleksiyon sırayla
proksimaldeki eklemden distale doğru olurken; ulnar sinir felcinde distalden
praksimale doğru olmaktadır. Statik cerrahi girişimlerle pençe el deformitesi
düzeltilebilir, ama disabilite yani diskinetik parmak fleksiyonu asla
düzeltilemez. Bunun düzeltilebilmesi için dinamik girişimler, yani tendon transferlerinin
yapılması şarttır (79).
ii. Yakalama gücünde azalma: Resiztansa karşı
gerçekleştirilen normal bir fleksiyon hareketinde her parmağa binen yük belli
bir yüzde ile ifade edilebilir. Aynı parmak içinde orta ve distal falankslara
binen yükler arasında %32' lik bir fark mevcuttur. Eldeki dört parmak arasında
da fleksiyon gücü en yüksek olan %33.5 ile 3. parmaktır. Bunu %25 ile 2. ve 4. parmaklar
izlemektedir. Son olarak 5. parmak % 16.5 ile gelmektedir. Dolayısıyla ulnar
taraftaki iki parmak tarafından uygulanan total kuvvet, radial taraftakilerin %
70'i kadardır. İnterosseos adaleler kısa ve relatif olarak düşük kitleli
adaleler olmakla beraber, fizyolojik kesit yüzeyleri son derece geniş
olduklarından oldukça güçlü adalelerdir. Bu nedenle intrinsik felçte yakalama
gücü % 60 oranında kaybolmaktadır .
iii. Asenkron parmak
hareketleri:
Normal bir elde parmakların fleksiyonu ilk MP ve PIP eklemden başlar. Oysa
intrinsik paralizide bu tersine döner ve ilk önce DIP, daha sonra PIP ve MP
eklemler fleksiyona gelmektedir. Bu durum özellikle büyük objelerin avuç içine
almasında ciddi güçlükler çıkarmaktadır. Zira parmaklar avucun içine doğru
katlanarak objeyi yakalamak yerine, onu avuçtan dışarı doğru itmektedir.
Silindirik yapıdaki bir cisim normal olarak pulpası ile tutulurken intrinsik
paralizide parmak ucu ile tutuş mümkündür. Bu da tutma yüzeyini yaklaşık 1/10
oranında azaltmaktadır.
Tutma yüzeyinin 10 kat azalması, birim alan başına
düşen basıncıda on kat arttırır. Buna, sensoriel nöropatinin de eklendiği
vakalarda artan basınç parmakların uç kısımlarında yaraların açılmasına yol
açar. Bu nedenle fonksiyonel restorasyona gidildiğinde düzeltilmesi gereken ilk defektlerden birisi diskinetik parmak
fleksiyonudur .
Tutma şekilleri arasında en az bozulanı çengel
şeklindeki tutmadır. MP eklem fleksiyonu ile IP ekstansiyon arasındaki
senkronizasyonun kaybolmasıyla aynı anda MP fleksiyonu ve IP ekstansiyon
gerektiren hareketler, örneğin kalem yada iğne tutma oldukça zorlaşır. Parmak
ucu ile tutma sırasındaysa, pulpa ile pulpanın karşı karşıya gelmesi mümkün
olmayıp, tip-to-tip biçiminde tutma gerçekleşmektedir. Çünkü pulp-to-pulp tutuş
için senkron MP fleksiyonu ve IP ekstansiyon gerekmektedir. Oysa intrinsik
paralizide IP eklemlerin ekstansiyonu mümkün olmadığından fleksiyona
geleceklerdir. Parmakların
lateral mobilitesinin kaybı: Parmakların lateral mobilitesi normalde 8 adale ile
sağlanır. Ulnar paralizide bu adaleler fonksiyone edemez ve parmakların pinch
gücünde meydana gelen azalmasının yanısıra, perküssif aktivitelerin de yerine
getirilmesi güçleşir (Bilgisayar kullanmak, piyano çalmak v.b.). Lateral
mobilitenin kaybına bağlı olarak 5. parmakta ortaya çıkan ulnara deviasyon
deformitesine Wartenberg bulgusu denir. Bu deformite 5. parmak MP ekleminin
ulnar kenarına yapışan EDQ’nin, aynı eklemin radial kenarına yapışan 3. volar
IO adale ile dengelenememesi sebebiyle ortaya çıkmaktadır (81).
b. Motor
defisite bağlı sekonder defektler:
Buraya kadar
anlatılan primer sorunların yanında zamanla gelişen sekonder sorunlar vardır
ki; bunların tedavisi çoğu kez primer problemlerden daha zor olmaktadır. Bu
sorunların başlıcaları;
i. PIP eklem kontraktürü:
- Volar cilt
kontraktürü,
- Kollateral
ligament kontraktürü
- Volar plate
kontraktürü
- Eklem
yüzeylerinde bozulma (Lepralı vakalarda daha sık)
ii. Ekstansor
aparatta uzama
iii. Düğme
deliği deformitesi (Boutonniere)
iv. Oblik
retinakuler ligament kontraktürü
v. Parmaklarda
ulnar deviasyon
vi. Kuğu
boynu deformitesi (Swan-neck)
vii. FDP
kontraktürü
viii. Birinci web kontraktürü
ix. CMC
(karpometakarpal eklem) kontraktürü
x. CMC
subluksasyonu ve dislokasyonu
xi. Başparmakta
intrinsik minus deformitesi ("Z deformitesi”, MP eklemin dorsale
subluksasyonu ve IP eklemin volare subluksasyonu).
xii. Başparmakta
intrinsik plus deformitesi (genellikle lepralılarda Adductor pollicis brevis'in
kontraktürü ile gelişir).
i. PIP eklem
kontraktürü:
Ulnar sinir felcinde en sık kontrakte olan eklemdir. Volar cilt kontraktürüne
bağlıysa fizyoterapi ile düzelme sağlanabilir. Bu amaçla tekrarlayan
alçılamalar yapılabileceği gibi full-thickness cilt greftlemelerde
uygulanabilir (82). Kapsüler kontraktürlerde ise volar plakda kontraktür ve
kollateral ligamentlerde kısalma olmaktadır. Genellikle fizyoterapiye cevap
vermektedir. Eklem yüzeylerinde bozulma ise genellikle uzun süren PIP
kontraktürlerinden sonra gelişir. Orta falanksın, proksimal falanks yüzeyini
eroze etmesiyle ortaya çıkar. Buna bazı lepralı vakalarda, subkondral
yerleşimli lepromatöz birikimler de sebep olabilmektedir. Bu vakalarda,
fizyoterapinin hemen hiçbir yararı olmamakta ve artroliz endike olabilmektedir.
Ancak cerrahi olarak volar plak ve kollateral ligamentlerin gevşetilmesi
eklemdeki stabilitenin de kaybolmasına sebep olacağı unutulmamalıdır.
ii. Ekstansör
aparatta uzama: Kronik olarak fleksiyon postüründe duran parmaklarda zamanla bazı
adaptif değişiklikler olmaktadır. Ekstansör aparat'ta meydana gelen en önemli
değişiklik sistemin bu duruma uyum sağlayarak boyunun uzamasıdır. Uzamanın
miktarı Bouvier testi ile saptanabilir. İleri vakalarda lateral bandların
anterior'a deplase olmasına hatta PIP ekleminde volar yüzüne geçmesine sebep
olabilir. Bu durumda boutonniere deformitesi ortaya çıkacaktır. Genellikle
hafif derecedeki uzamalarda atellemeler ve alçılamalarla iyi sonuçlar elde
edilebilirken, ileri vakalarda tendon transferlerinden de önce kısaltmaya
yönelik cerrahi girişim uygulanmalıdır (83).
iii.
Boutonniere deformitesi: PIP eklemde ileri derecede fleksiyonla beraber, DIP eklemde
ekstansiyon olmaktadır. İki şekli vardır:
- Retinakuler
ligament kontraktürüne bağlı olarak gelişmişse, tedavide fizyoterapi başarılı
olamaz. Cerrahi tedavi gerektirir.
- Lateral
bantlarla santral slip arasındaki bağlantının zayıflaması veya kopması ile
ortaya çıkan tipte PIP eklemin dorsalinde kalan bantlar, volare doğru deplase
olarak fleksör gibi çalışırlar. Bantların zamanla kısalması ile DIP eklem hiperekstansiyona
gelir. Künt veya penetran travmalar, enfeksiyon veya lepramatöz infiltrasyana
bağlı olarak ortaya çıkabilir. Başlangıç safhasında fizik tedaviden yarar
görür. Hafif vakalarda lateral bantların relokasyonu uygulanabilir. Daha ciddi
vakalarda ise komplike ameliyatlara ihtiyaç vardır.
iv. Oblik
retinakuler ligament (ORL) kontraktürü: Landsmeer ligamenti olarakta bilinen
bu ligament, IP eklemin fleksiyon ve ekstansiyon hareketlerinin senkron hale
getirilmesini sağlar (4). Bu ligamentte kontraktür olup olmadığını anlamak için
PIP eklem ekstansiyonda stabilize edilerek, DIP eklemin hareket açıklığı
ölçülmelidir. Daha sonra PIP fleksiyona getirilip DIP hareket açıklığı tekrar
ölçülür. İki ölçüm arasında farkın olması ORL'de kontraktür olduğu anlamına
gelir. Kontraktürün gevşetilmesinde cerrahi girişim uygulanabileceği gibi
atellemede önerilmektedir (10). Kontraktürün çok ileri olduğu vakalarda zamanla
Boutonniere deformitesi gelişmektedir.
v. Parmaklarda
ulnar deviasyon: Normal olarak hafif derecede ulnar deviasyonda çalışan el bileği, ulnar
tarafa deviye eden motor adalelerinden birini kaybedince radiale doğru deviye
olur. Ekstansör aparatın radial tarafındaki liflerinin gerilmesi parmakların
ulnar tarafa deviye olmalarına sebep olur. Hafif vakalar cerrahiye cevap
verirler.
vi. Swan-neck
deformitesi:
PIP eklem hiperekstansiyonu ve DIP eklem fteksiyonu ile karekterizedir.
Hipermobil parmaklarda daha sık görülür. Kuğu boynu belirtisinin (+) olabilmesi
için, MP eklem pasif olarak hiperekstansiyona getirildiğinde, PIP pasif olarak
fleksiyona getirilememeli ancak MP fleksiyona getirildiğinde PIP fleksiyonu
mümkün olmalıdır. Ayrıca bu fleksiyon-ekstansiyon geçişinde PIP eklemden klik
sesi gelmesi de deformite lehinedir. Bu deformite iki şekilde ortaya çıkar.
- İntrinsic-plus
deformite: M. Lepraya bağlı olarak interosseos adalelerin kontrakte olması ile
ortaya çıkar. Ayrıca postoperatif dönemde de ortaya çıkabilen bir deformitedir.
- Sublimis-minus
deformite: Postoperatif dönemde FDS'den yoksun olan parmakta ortaya çıkan bir
deformitedir.
vii. FDP
kontraktürü:
Klinik olarak Volkman iskemik kontraktüründen ayırmak mümkün değildir.
Genellikle lepralı hastalara özgü olan bu deformite FDP'un kas gövdesindeki
lepromatöz infiltrasyona bağlıdır.
xi. Başparmakta
intrinsik-minus deformite: ”Z deformitesi” olarakta bilinen bu deformitede MP eklem
ekstansiyonda, IP eklem ise kompansatuar olarak hiperfteksiyondadır. Özellikle,
MP fleksörünün (FPB'in iki dalı da ulnarla innerve oluyor ise) paralitik olduğu
vakalarda ortaya çıkan bir deformitedir (84).
2. Duyusal ve Otonom Sorunlar:
Ulnar sinirdeki lezyonun seviyesine göre değişmekle
beraber genellikle beşinci parmak volar yüzünde, dördüncü parmak volar yüzü
ulnar yarısında duyu kaybı ortaya çıkmakta, lezyon ulnar sinirin dorsal
sensitif dalını da kapsayacak kadar proksimalde ise hipotenar bölgede de
koruyucu duyu kaybı olmaktadır.
Elin özellikle ulnar kenarındaki koruyucu duyunun
kaybolması elin bir çok travmaya karşı korunmasız kalmasına sebep olmakta, buna
bağlı olarak da iyileşmeyen ülser ve yaralarla karşılaşılmaktadır. Bu nedenle
özellikle travmatik vakalarda intrinsik motor geri dönüş ümidi olmasa bile
nörorafi uygulanarak koruyucu duyunun restorasyonuna çalışılmalıdır. Koruyucu
duyunun bu biçimde kazandırılamadığı vakalarda duyusu nispeten daha az önem
taşıyan bölgeleri inerve eden sağlam sensitif sinirlerin daha önemli alanlara
transfer edilmesi (Sensitif Digital Sinir Transpozisyonu) gerekebilir.
Otonom problemlere gelince, elin terleme fonksiyonun
ortadan kalkması ile ciltte kurumalar ve çatlaklar oluşmaktadır. Zira kuruluk
sonucu oluşan çatlaklar enfeksiyona zemin hazırladığı gibi planlanan tendon
transferi içinde dezavantaj oluşturmaktadır.
C. Muayene
Bulguları
Ulnar sinir felcinde ortaya çıkan motor ve duyusal kayıplar;
dolayısıyla muayene bulguları sinirin etkilendiği seviyeye ve intrinsik adale
innervasyonunun kişiler arasındaki varyasyonlarına göre farklılıklar
göstermektedir.
1. Motor
Kayıplara Bağlı Olarak Ortaya Çıkan Bulgular:
Alt ve üst ulnar sinir paralizilerinde ortaya çıkan
muayene bulgularından bazıları aşağıdaki gibidir.
a. İnterosseos ve lumbrikal adalelerin felcine bağlı olarak MP eklem
seviyesinde proksimal falanks fleksiyonu ortadan kalkar. Ekstrinsik adale
fonksiyonlarının normal olması halinde (alt ulnar sinir paralizisinde), 4. ve
5. parmakların MP eklemleri hiperekstansiyona gelirken, PIP ve DIP eklemleri
ekstrinsik fleksörlerin etkisi ile fleksiyona gelecektir. Buna Pençe El Deformitesi veya Duchenne Belirtisi (1867) denir (85).
Bu deformite başlangıç aşamasında 2. ve 3. parmaklarda ortaya çıkmayabilir. Bunun başlıca nedenleri 2. ve 3.
parmakların lumbrikal adalelerinin median sinir tarafında inerve edilmesi
ve/veya 2. ve 3. parmakların MP eklem volar plağının diğer parmaklardan daha
gergin oluşu sayılabilir.
b. Proksimal falankslar 90 derece fleksiyonda sabit
tutulurken, hastadan parmaklarının IP eklemlerini ekstansiyona getirmesi
istendiğinde, ekstansör digitorum etkisi ile proksimal ve distal falankslar
ekstansiyona getirilebiliyorsa ekstansör aparat integritesinin tam olduğuna
karar verilir. Yapılan bu manevraya Bouvier Manevrası (1851) denir (6).
Özellikle gecikilmiş vakalarda ekstansör tendonlarda, güçlü fleksör adalelerin
çekmesi ile meydana gelen uzama nedeni ile hastalar IP ekstansiyonu
sağlayamayabilirler. Bu manevra esnasında ortaya çıkan ekstansiyon defisitine
"ekstansör lag" denir. Ekstansör lag'ın miktarı tedavi planının
belirlenmesinde büyük önem taşır.
c. Hastanın, parmaklarında oluşan pençe el deformitesini azaltmak,
ekstansör tendonların tenodez etkisinden yararlanarak parmaklarını ekstansiyona
getirmek için bilinçsizce yaptığı, el bileğine palmar fleksiyon verme hareketi
deformitenin daha da bariz hale gelmesine neden olmaktadır. Buna Andre Thomas
Belirtisi (1917) denir (85).
d. Parmaklar ekstansiyonda el düz bir masanın üzerinde durmakta iken,
hasta 3. parmağını radial ve ulnar deviasyona getiremeyecektir. İkinci ve
üçüncü dorsal interosseos adalelerin fonksiyonlarını test eden bu manevra ile
ortaya çıkan muayene bulgusuna Pitres Testut Belirtisi (1925) denir (78,85).
e. Normal elde parmak fleksiyonu ilk olarak MP eklemden başlar, PIP ve
DIP eklemler bunu takip ederler. Ancak intrinsik adale felcinde, primer MP
fleksörü olarak görev yapan interosseous ve lumbrikal adalelerin devre dışı
kalmış olmaları nedeniyle, parmağın fleksiyon hareketi IP eklemlerden başlar
bunu MP eklem fleksiyonu takip eder. Bu duruma Diskinetik Parmak Fleksiyonu
denir. Bu durumda parmaklar açılarak cisimleri kavramak yerine avuç içine dönüp
yuvarlanarak cisimlerin kavranmasına engel olurlar (86).
f. Adduktor pollicis adalesi, 1.metakarpı adduksiyona, MP eklemi
fleksiyona, IP eklemi de ekstansiyona getirir. Adduktor pollicis'in paralitik
olduğu durumlarda yan tutuş ve anahtar tutuş sırasında MP eklem stabilitesini
kaybeder ve bu hareketler sırasında MP eklemin 10-15 derece hiperekstansiyona
geldiği görülür. Buna Jeanne Belirtisi (1915) denir (87).
g. Opponens digiti quinti'nin paralizisine bağlı olarak hipotenar adale
kitlesinin silinmesine, Masse Belirtisi (1919) denir (88).Ayrıca metakarpal
arktada düzleşme ve 5. parmak MP ekleminin hareket açıklığıda azalır.
h. Fleksör digitorum profundus'daki paraliziye bağlı
olarak 4. ve 5. parmakların distal falanksiarı fleksiyona getirilememesine
Pollock Belirtisi (1919) denir (24).
i. Fleksör karpi ulnarisin felcine bağlı olarak el bileğinin fleksiyon
gücünde azalma olacaktır ve adalenin önkolda oluşturduğu kontürde silinme olur.
j. İntrinsik adalelerin paralizisi, parmakların lateral
mobilitelerinin ortadan kalkmasına dolayısıyla da precision grip'in bozulmasına
sebep olur. Adduktor pollicis'in de paralizisiyle başparmak adduksiyona
getirilemez. Ekstansiyona getirilebilen parmaklarla parmak uçlarını biraraya
getiren bir koni yapılamaz (Pitres-Testut Belirtisi, 1925) (24).
k. Tüm parmaklar ekstansiyonda iken beşinci parmağı aktif olarak
adduksiyona getirebilmek mümkün olmaz (Wartenberg Belirtisi, 1930) (89). Bunun
sebebi ekstansör digiti quinti'nin, üçüncü palmar interosseos adale ile
dengelenemiyor olmasıdır.
l. Başpamak IP eklemi, özellikle adduksiyonda 2. parmakla arasındaki
anahtar tutuşunu sağlayabilmek için aşırı fleksiyona (80-90 derece) gelmek
zorunda kalır. Böylece ortaya çıkan muayene bulgusuna Froment Belirtisi, (1915)
denir (87). Sebebi 1. dorsal, 2. palmar interosseos adalelerin ve adduktor
pollicis adalesinin paralitik olmasıdır.
m. Başparmak ile işaret parmağı arasında düzgün bir “O” yapılamamasına
Bunnell Belirtisi, (1956) denir (85).
n. Beşinci parmak abduksiyonuna karşı konulduğunda hipotenar adalelerin
kasılımı ile ortaya çıkan çukurluğun oluşmamasına Mumenthaler Belirtisi denir.
2. Duyusal Bulgular:
a. Sıklıkla beşinci parmak volar yüzüyle, dördüncü parmak volar yüzü
ulnar kenarı boyunca duyu kaybı olur.
b. Yüksek ulnar paralizilerde yukarıdakine ek olarak, avucun
dorso-ulnar kenarı ile beşinci parmağın dorsal yüzünde de duyu kaybı
olmaktadır.
4. TEDAVİ
Ulnar sinir felci olan hastanın tedavisine yön
verirken birçok değişken göz önünde bulundurulmalıdır. Ulnar sinir ile inerve
olan adalelerin felcine bağlı olarak fonksiyon dışı kalmış olmaları, elde
sadece yakalama gücünün azalmasına değil, aynı zamanda cisimleri kavrama
yeteneğinin kaybolmasına ve parmakların asenkron hareket etmelerine sebep
olabilir. Ancak ortaya çıkan deformite ve sınırlamaların hastanın yaşamını ne
şekilde etkileyeceği kişisel faktörlerle belirlenir. Örneğin 70 yaşında
sedanter hayat yaşayan alt seviyeli ulnar sinir lezyonu bulunan bir hastada
paralizi dolayısıyla ortaya çıkan güç kaybının getirdiği fonksiyonel
kısıtlılık, aynı lezyona sahip 30 yaşındaki bir işçininki kadar yoğun
olmayacaktır. Hastanın yaşının yanında, mesleği de önem taşıyan faktörlerden
birisidir. Mesleğinde bilgisayar kullanmak zorunda olan ulnar sinir felçli bir
kişinin, asenkron parmak hareketlerinin düzeltilmesine yönelik cerrahi
girişimlere olan ihtiyacı, gücü artırmaya yönelik girişimlerden daha fazla
olacaktır.
Hastaya bağlı değişkenlerin yanında en az onlar kadar
önem taşıyan ikinci önemli nokta, ulnar sinirde lezyona yol açan sebep ve bunun
ortaya çıkış mekanizmasıdır.
Etyolojik olarak ulnar felçlerini travmatik ve
nontravmatik olarak ikiye ayırmıştık. Non-travmatik kaynaklı ulnar sinir
paralizilerinde, periferik mono veya
poli-nöropatiler etyolojik faktörlerdir. Bunların arasında da
lepramatöz nöropati, diabetik polinöropati ve romatoid artrit önemli bir yer
tutmaktadır. Bu hastalıkların her birinde tedavi, hastalığın seyrine göre
değişmektedir. Ganglionlar, nöral dokudan kaynak alan her tür selim ve habis
kitleler, mesleki v.b. nedenlerle gelişebilecek bası nöropatileri (Kübital
Kanal Send., Guyon Kanalı basıları), non-travmatik ulnar sinir felcindeki diğer
önemli sebepleri oluşturmaktadır. Bu sebeplerin hiçbirinin tedaviye yön vermede
genelde spesifik önemleri bulunmamakla beraber tedavi planı, sıklıkla diğer
faktörlere ve ulnar sinirde meydana gelen tahribatın derecesine göre
belirlenmektedir.
Travmatik etyolojili olgulardaysa tedavideki genel
yaklaşım, yaralanmayı takiben mümkün olan en kısa sürede sinir tamirini yaparak
koruyucu duyu ve motor geri dönüşü beklemektir. Sinirde primer veya sekonder
tamir uygulanmış vakalarda intrinsik motor geri dönüşün tamamlanması çocuklarda
ortalama iki yıl, erişkinierde ise beş yıl gerekmektedir. Ancak etyolojisi ne
olursa olsun sinirdeki lezyonun onarılması imkansız ise veya onarıldığı halde
intrinsik geri dönüş ihtimali zayıfsa bu durumda olabildiğince erken dönemde
rekonstrüktif cerrahi girişime geçilmelidir. Zira pençe el deformitesi
progresif bir deformitedir. Başlangıçta elde herhangi bir deformite gözükmese de
özellikle hipermobil parmaklara sahip hastalarda, eklemin volar yüzündeki
yapılar MP eklemde hiperekstansiyonun gelişmesine engel olamaz ve pençe el
deformitesi ortaya çıkar. Diğer vakalardaysa, MP eklemlerin volar yüzlerindeki
eklem kapsülü parmakların MP eklem seviyesinden hiperekstansiyona gelmelerine
bir süre için engel olur. Ancak zamanla bu yapılarda gevşeyerek MP
hiperekstansiyonuna engel olamaz hale gelirler. Bu süre zarfında elin diğer
eklem ve kaslarında adaptif bir takım değişiklikler meydana gelir ve sonuçta
geç dönemde ortaya çıkan deformite ve güç kaybını ortadan kaldırabilmek için
daha güçlü bir motor adale ile restorasyona gitmek gerekebilir. Birçok cerrah,
sinir onarımı yaptığı vakalarda intrinsik geri dönüşü çok uzun bir süre
beklediği için oldukça değerli bir sürenin yitirilmesine neden olmaktadır. Bu
noktada unutulmaması gereken gerçek ulnar paralizideki ana defektin statik
değil, fonksiyonel olduğudur. Bu nedenle hastalar değerlendirilirken pençe el
deformitesinin olup olmadığına bakılmadan fonksiyonel defektin başlangıçtan
beri mevcut olduğu unutulmamalıdır (90).
Bu bilgiler ışığında, travmayı
takiben primer veya sekonder sinir tamirinin yapılmadığı vakalarda motor end
plakta da bir takım geri dönüşümsüz değişikliklerin ortaya çıkmış olması söz
konusu ise, (diğer bir deyişle 2 yılı aşkın bir süredir sinir onarımının
yapılmadığı vakalarda) hastanın ihtiyaçları doğrultusunda gereken motor
restorasyona, dinamik veya statik cerrahi yöntemler kullanılarak gidilebilir (91).
Ancak primer veya sekonder bir cerrahi girişimle, sinir onarımının yapıldığı
vakalarda nasıl bir yaklaşım içinde olunması gerektiği tartışma konusudur. Sinir
onarımının uygun şartlarda ve uygun teknik ile uygulandığı özellikle genç
vakalarda, tam veya tama yakın rejenerasyon sağlanması olanağı bulunmakta, bu
durumda da tendon transferi veya bir benzeri girişime gerek kalmamaktadır (44).
Öte yandan, rejenerasyonun yeterli olmadığı vakalarda diğer cerrahi
müdahalelere geçilmesine kadar geçen süre içinde eklemlerde sertlikler gelişebilmekte
ve donör adalelerde belli oranda güç kaybına yol açabilmektedir. Bu noktada
rejenerasyonun gelişimi için ne kadar beklemek gerektiğine karar verilmelidir.
A. Cerrahi
Rekonstrüksiyon Yöntemleri:
1. İntrinsik
fonksiyonları restore etmeye yönelik operasyonlar:
a. Stiles
Tendon Transferi:
Günümüzde tarihi bir öneme sahip olan
bu transfer intrinsik paralizide ilk uygulanan tendon transferi olma özelliğine
sahiptir (73). Stiles, FDS'yi iki slipe ayırıp dorsale geçirmiş ve EDC'ye
vermiştir. İki vakada denediği bu operasyona ait uzun dönem sonucu
bildirilmemiş olmakla beraber daha sonra Bunnell bu metodu denemiş ve sonucu
tatminkar bulmadığı için modifiye etmiştir.
b. Stiles-Bunnell
Tendon Transferi:
Bunnell'in, Stiles tekniğini modifiye
etmesi ile ortaya çıkmış bir metottur. FDS ikiye ayrıldıktan sonra intrinsik
aparatın transvers lifleri ile beraber parmaklara geçirilmektedir (74). Teknik
ilk tarif edildiğinde işaret parmağı FDS'si ikiye ayrılıp 2. ve 3. parmakların
radial taraflarına; üçe ayrılan orta parmak FDS'si 2., 3.ve 4. parmak ulnar
yanına; ikiye ayrılan yüzük parmağı FDS'si 4.ve 5. parmakların radial
yanlarına; serçe parmak FDS'si ise tek başına 5. parmağın ulnar tarafına
verilmekte idi. Bunnell bu transferle, parmaklara hem lateral mobilne
kazandırmayı, hemde pençeleşmeyi ortadan kaldırabilmeyi ümit etmişti. Ancak
ikiye yada üçe ayrılan FDS tendonlarının avuç içinde çaprazlaması ve
parmakların her iki yanındaki lateral bandlarında kulllanılması yapışıklıkların
fazla olmasına sebep olmakta, ayrıca her dört parmakta FDS'sini kaybetmekte ve
parmaklarda overkorreksiyon deformitesi oluşmaktaydı. Bu durumu gören Bunnell
ve diğerleri daha sonra bu tekniğide modifiye etmişlerdir.
c. Modifiye
Stiles-Bunnell Tendon Transferi (FDS Dört-Dallı Transferi):
Genellikle 3. parmak FDS tendonu
alınıp, dört parçaya bölünerek lumbrikal kanallardan geçirilip parmakların
radial tarafındaki lateral bandların transvers liflerine verilmektedir (90).
Brand, komplet intrinsik paralizide, 2.parmağa yapılacak transferin parmağın
ulnar tarafından geçirilerek yapılmasını önermektedir (Şekil 5.2). Bu durumda
hastanın 1. parmağının, 2. ve 3.parmaklarla "three-point chuck
pinch"i daha rahat yapabileceği görüşündedir. Ancak Smith, bu durumda 2.ve
3. parmaklar arasında ortaya çıkan makaslamanın hasta için oldukça rahatsız
edici olabileceğini bu nedenlede tüm transferlerin parmakların radial
taraflarındaki lateral bandlara yapılması gerektiğini savunmaktadır (80).
Şekil 5.2. Ulnar sinir felcinde transfer 2.parmak
ulnar tarafına diğer parmaklarda radial tarafa yapılır.
Avantajları:
1. Transferin
yolunun direkt olması nedeniyle yapışıklık ve nedbe riski minimaldir.
2. MP
fleksiyonu ve IP ekstansiyonu güçlendirlirken; FDS'nin PIP eklem üzerindeki
deforme edici gücüde elimine ediliyor.
3. Amplitüt
ve kuvveti mükemmel.
4. "Pulley
advancement” prosedürü ile kombine edilebilir.
Dezavantajları:
1. Hipermobil
parmaklarda “overkorreksiyon" veya kuğu-boynu deformitesine sebep
olabilir.
2. Donör
parmakta PIP fleksiyon gücü azalır.
3. Yüksek
ulnar ve median paralizilerde transfer edilebilecek yeterlilikte fonksiyone
eden FDS yoktur.
4. El
bileği seviyesindeki bir laserasyona bağlı olarak ulnar sinir lezyonu oluşmuşsa
FDS, çevresindeki yapışıklıklar nedeniyle transfer etmeye uygun olmayabilir.
Uygulama planı:
1. Orta
parmak PIP ekleminin radial tarafından yapılan, longitüdinal midaksiyel
insizyonla girilerek FDS tendonuna ulaşılır. Tendonun radial dalı yapışma
yerinden diseke edilerek serbestleştirilir.
2. Avuç
içinde distal palmar fleksiyon çizgisi üzerinden yapılan transvers insizyon ile
girilerek derin fascial bağlantılar geçilir. Orta parmağa ait yüzeyel fleksör
tendonu bulunarak avuç içine alınır.
3. FDS
avuç içine alındıktan sonra karpal kanala kadar dört eşit dala ayrılır.
4. İkinci
web aralığında, işaret parmağının ulnar tarafına; 3. ve 4. web aralıklarında
ise yüzük ve serçe parmaklarının radial tarafına yapılan mid-axial insizyonlar
yapılır. Bu insizyonlardan her bir parmağa ait lateral bantlara ulaşılmış olur.
5. Daha
önce avuç içinde dört ayrı dala ayrılan her bir yüzeyel fleksör tendon dalı
lumbrikal kanallardan geçinlerek lateral bantlar seviyesine çekilir. Tendon
dalları 3., 4., 5. parmakların radial tarafındaki lateral bantlarına transfer
edilerek, işaret parmağında ulnar taraftaki lateral banta tespit edilir.
6. Tendonların
uygun gerginlikte dikilmesi son derece önemlidir. Bunun için el bileği 0°
ekstansiyonda, MP eklemler 45° fleksiyonda ve IP eklemler tam ekstansiyanda
iken her bir FDS dalı, lateral bantlara dikilir. Uygun gerginlikte dikilip
dikilmediği kontrol etmek için, el bileği dorsifleksiyona getirildiğinde
parmakların lumbrikal pozisyona gelip gelmediğine bakılmalıdır.
7. İnsizyonların
kapatılmasını takiben el bileğini 20° dorsifleksiyonda, MP eklemleri de 70°
fleksiyonda tutacak bir atel, volar yüzden uygulanır.
Komplikasyonları:
1. Cheek-rein
deformitesi: Donör parmakta ortaya çıkabilen bir komplikasyondur. FDS'nin
geride kalan güdüğünün çevredeki yapılara kendiliğinden yapışması, PIP kontraktürüne
sebep olur. Kimi yazarlar bunun FDS' nin alınma şekli ile ilişkili olduğunu
savunarak distal palmar çizginin distalinden alınması halinde böyle bir
deformitenin gelişmeyeceğini bildirmişlerdir (37). Postoperatif ilk günlerde
PIP ekleme full aktif ROM verilmesi yeterlidir. Kontraktürün 10°-15° olduğu
hallerde tedaviye gerek yoktur. Ancak açı daha büyükse bu durumda cerrahi
girişime gerek duyulur. FDS proksimal falanksa tekrar yapışmazsa parmakta
zamanla "kuğu boynu” deformitesi gelişebilir (92,93).
2. Daha
ciddi bir deformite ise transfer edilen motor adalenin gereğinden kuvvetli
olması nedeniyle zamanla ortaya çıkan "kuğu boynu” deformitesidir (93). Bu
deformite, MP eklem pasif olarak ekstansiyona alındığında artıyorsa
(Intrinsik-plus belirtisi) operasyon endikasyonu vardır. Operasyonla yapılması
gereken, parmağın radial tarafında kalan lateral bandların, FDS'nin yapıştığı
yerin distalinden kesilmesidir. Bu şekilde PIP' deki hiperekstansiyonun
düzelmesi gerekirken, MP'deki aktif fleksiyonun devam etmesi gerekir. MP
eklemin ekstansiyonunda kısıtlılık varsa bu durumda transferin boyunun kısa
olduğu düşünülebilir. Bu durumda transferin ayırılarak uzatılması gerekir.
Avantaj ve dezanatajları göz önünü alındığında Smith;
Modifiye Stiles-Bunell tekniğinin;
1.El bileğinde fleksiyon kontraktürü olan,
2.Hipermobil parmaklı,
3.Yüksek ulnar veya yüksek ulnar ve
median lezyonu olan vakalarda,
4.El bileği seviyesindeki laserasyonu
bulunan vakalarda,
5.Lepralı hastalarda,
6.Esas şikayeti yakalama gücündeki azalma olan vakalarda uygulanmaması
gerektiği görüşündedir. Yine Smith'e göre bu operasyon için en uygun aday, esas
problemi asenkron parmak hareketi olan alt ulnar paralizili hastalardır (80).
d. Fleksör Karpi Radialis
Transferi:
Riordan, FCR' yi brachioradialis'den aldığı tendon grefti ile
uzatarak dorsal yüzde intermetakarpal aralıklardan geçirip, lumbrikal kanallar
yoluyla her bir parmağın lateral bantlarına vermiştir (94).
Avantajları:
1. IP
eklem ekstansiyonu ile aynı yönde bir adale transfer edilmiş olur.
2. İntrinsik
paralizili hastalarda sıklıkla el bileğinde gelişen fleksiyon deformitesinin
oluşumuna katkıda bulunabilecek deforme edici güçlerden birisi ortadan kalkmış
olur.
Dezavantajlan:
1. Transferin
grefte ihtiyaç duyması ve intermetakarpal aralıklardan geçmesi nedeniyle
adhezyon riski yüksektir.
2. Yüksek
ulnar ve median paralizilerde FCR çalışmaz.
3. Operasyona
ait skarlar görünür bölgelerde olduğu için bazı hastalar bu görüntüyü itici
bulabilirler.
Bu transfer el bileğinde fleksiyona eğilimi olan, fleksör
tendonları hasarlı, primer yakınımı kuvvetteki azalma ve deformite olan
vakalarda uygundur. Zira güçlü bir el bileği fleksörünün MP fleksörü olarak
transferi yakalama gücünü bariz biçimde arttırır.
e. Ekstansör İndicis Proprius
Transferi:
Bunnell'in proprius transferi ya da Fowler transferi olarak
da bilinen bu transferde EDQ ve EIP tendonları longitüdinal olarak ikişer
parçaya bölünür. ElP tendonları 2. ve 3. parmaklara, EDQ tendonları ise 4.ve
5.parmakların lateral bantlarına, intermetakarpal aralıklardan ve lumbrikal
kanallardan geçirilerek dikilir (95).
Alındıktan sonra geride kalan ekstansör aparatın çok iyi
onarılması gerekir. Aksi takdirde PIP ve/veya MP eklemde ekstansör lag oluşumu
söz konusu olabilir (96).
Avantajları:
1. İkinci
ve beşinci parmaklardaki deforme edici ekstansör kuvvetler, MP fleksörü ve IP
ekstansör olarak görev yaparlar.
2. Avuç
içi ve el bileği volar yüzünde diseksiyona gerek duyulmaz.
3. Minimal
nedbe bırakır.
4. Beşinci
parmaktaki ulnar deviasyon ortadan kalkmış olur (Wartenberg belirtisi).
Dezavantajları:
1. Yakalama
gücünde önemli bir artış olmaz.
2. Transfer
MP eklemdeki alışılmış yerinde olmadığı için yeni fonksiyona adaptasyon zor
olabilir.
3. EDQ'
nin, beşinci parmağın yegane önemli MP ekstansörü olması dolayısıyla bu
parmağın ekstansiyon açıklığında kayıp olabilir.
4. Metakarpal
arkın ters dönmesi söz konusu olabilir.
EIP'un intrinsik transferde kullanılması, kombine sinir
lezyonlarında oppozisyon amacıyla kullanılmasını engeller. Bu nedenle EIP
transferi izole ulnar paralizilerde, el bileğinin volar yüzünde ileri derecede
skarın olduğu vakalara saklanmalıdır. Ayrıca EDQ transferi ile Wartenberg
Belirtisi düzeltilmiş olur. EDQ, 5. parmağın dorsoulnar tarafından alınarak
volar-radial kenarına verilir. Ancak unlar deviasyonla beraber MP fleksiyonu
yoksa EDQ, radial kollateral ligamentin dorsaline de transfer edilebilir (97).
EDQ'nin kullanıldığı intrinsik transferlerden sonra el bileği dorsifleksiyonda
immobilizasyon edilir. Bu pozisyon, ECRB'nin adduktora veya aksesuar APL'nin
1.DIO adaleye transferi ile de uyum sağladığından bu transferlerin hepsi aynı
seansta uygulanabilirler (98).
f. Brand İntrinsik Transferi
(ECRL 4-Dallı Transferi):
Brand, Bunnell'in FDS transferini uyguladığı birçok
hastasında ileri dönemde ciddi şekilde kuğu boynu deformitesi geliştiğini
görerek ECRB veya ECRL' yi greftle uzatıp, dört parçaya ayırarak 3., 4. ve 5. parmakların
radial taraflarındaki lumbrikal kanallarından geçirmiş, 2. parmağında ulnar
tarafından geçirerek lateral bantlara dikmiştir (99). Brand serisinde
transferin, dorsal ve volar yüzden (intermetakarpal aralıktan ve karpal
tünelden) geçirildiği vakalar da mevcuttur.
Avantajları:
1. El
bileği veya elinin volar yüzünde skar dokusu bulunan vakalarda uygulanabilir.
2. Üst
seviyeli median yada ulnar sinir lezyonu olan vakalarda da uygulanabilir.
3. FDS
transferine göre, kuğu boynu deformitesine yol açma riski daha düşüktür.
4. Kavrama
gücünün artmasını sağlar.
Dezavantajları:
1. İntrinsik
paralizili hastalarda var olan el bileğinin palmar fleksiyona kaçma eğilimi
güçlü bir ekstansörün de alınmasıyla daha da artacaktır.
2. Uzunca
bir tendon greftinin varlığını gerektirir. Plantaris yoksa, palmaris longus iki
taraflı olarak kullanılmalıdır.
3.
İnterosseos aralıktan geçirildiğinde adhezyon riski yüksektir.
Bu transfer özellikle fleksiyon gücünün artmasını,
deformitenin ve diskinetik parmak fleksiyonunun düzelmesini isteyen vakalarda
ideal bir çözümdür.
Brand işaret parmağında yaptığı transferi ulnar taraftan
geçirmektedir. Bunun avantajları: 1. İşaret parmağı ve orta parmak arasındaki
”chuck pinch" kolaylaşmakta, ve 2. Transfer ikinci metakarpal aralıktan
geçirildiği takdirde MP fleksiyonu için derin metakarpal ligament pulley olarak
kullanılabilmektedir. Diğer taraftan radial taraftan geçirilen transferde
atrofiye olmuş olan 1.DIO adale diğeri kadar sağlam bir pulley oluşturamayacak;
belki de transfer MP eklemin volar yüzünde kalamayacaktır. Ancak bu
avantajların yanında, 2.ve 3. parmaklar arasında makaslamada meydana
gelebilmektedir. Bu nedenle Smith bu transferi hemen daima radial taraftan
geçirmeyi tercih etmektedir.
Uygulama planı:
1. El
bileği dorsal yüzünde dorsal retinaküler ligamentin distali ile 2. metakarp
tabanının kesiştiği yerden yapılan transvers insizyon ile ECRL tendonuna
ulaşılır. Tendon yapıştığı yerden diseke edilir.
2. Ön kol 1/3 distalinde, dorsal
yüzde radial kenardan yapılan ikinci bir insizyondan ECRL tendonu el bileğinin
yaklaşık olarak 7.5 cm proksimalinden dışarıya alınır.
3. Daha
önce alınan tendon grefti, ECRL tendonunun ucuna anastomoze edilerek dört dala
ayrılır.
4. Tendon
greftinin distal uçları interosseos aralıktan ilerletilerek önkol volar yüzüne
alınır.
5. İşaret
parmağında proksimal falanks seviyesinde dorso-ulnar, diğerlerinde ise
dorso-radial insizyonlar yapılarak lateral bantlar ortaya konulur.
6. El
bileği volar tarafına geçirilmiş olan serbest tendon dalları, karpal tünelden
geçirilir. Tendon greftlerinin her bir dalı ilgili lumbrikal kanallardan
geçirilerek lateral bantlara verilir.
7. Her
bir tendon dalı; el bileği 25° dorsifleksiyonda, MP eklemler 70° fleksiyonda ve
IP eklemler tam ekstansiyonda iken lateral bantlara dikilir.
8. El,
lumbrikal pozisyonda iken volar yüzden alçı ateline alınır.
Bu operasyon için palmaris longus veya plantaris tendon
greftlerinden her hangi birisi kullanılabilir. Normal popülasyonda plantaris
tendonun bulunmaması % 8 oranında görülürken, aynı oran palmaris longus için %
11-14 arasında değişmektedir. Bu ikisinin de aynı anda bulunmamasına ilişkin
olarak bir korelasyon saptanmış değildir. Ancak plantaris tendonu bulunmadığı
bu durum genellikle bilateraldir. Oysa patmaris longus tendonunun iki taraflı
olarak yokluğu % 50 oranında görülen bir durumdur (7). Plantaris tendonunun
uıtrasonografik olarak ameliyattan önce tespit edilerek transfere elverişli
olup olmadığının araştırılması mümkün olup, ultrasonun bu alandaki başarısı %95
dolayındadır.
g. Zancolli'nin Lasso Metodu (Fleksör Digitorum
Superficialis'in A1 Pulleyine Transferi):
Proksimal falanks fleksiyonunu sağlayarak pençe el
deformitesinin düzeltilmesini amaçlayan bir transferdir (9,41). Bunun için her
parmağın kendi FDS' si aynı parmağın A1 pulleyinin etrafından geçirilip lup
yapıldıktan sonra kendi üzerine dikilir. Bu tekniğin bir modifikasyonunda da
tek bir FDS 4 eşit parçaya ayrılarak aynı işlem yapılabilir. Özellikle
hipermobil eklemlere sahip kişilerde tercih edilen bir metottur. FDS'nin
paralitik olduğu durumlarda da aynı işlem yapılır, ancak FDS'nin proksimal
uçları bir başka el bileği fleksörüne veya ekstansörüne dikilir.
Avantajları:
1. Sütür
atıldıktan sonra çok sıkı veya çok gevşek olması halinde yeniden ayarlamak son
derece kolaydır.
2. Skar
oluşumu daha azdır.
3. Transferin
yolu direkt ve adhezyon oluşumu minimaldir.
Dezavantajları:
1. A1 pulleyine veya direkt olarak proksimal falanksa yapılan
transferler, MP eklemi aktif olarak fleksiyona getirse de IP eklemlere hiçbir
direkt etkisi yoktur. Bu durumda IP eklem ekstansiyonu ekstansör aparatın
yeterliliğine kalmaktadır. Oysa lateral bantlara yapılan transferler MP
fleksiyonu ile IP ekstansiyonu aynı anda sağlarlar.
2. Bazı hastalarda pulley gevşektir ve deforme olabilir.
3. Parmaklara ekstra bir fleksiyon gücü kazandırılamaz (126).
Uygulama planı:
1. Avuç
içinde distal transvers palmar çizgi üzerine uygulanan insizyon ile her bir
parmağın FDS tendonlarına ulaşılır.
2. Tendonlar
proksimale çekilip A1 pulleyi distalinden kesilerek serbestleştirilir.
3. Ayrılan
dalların her ikisi de derin metakarpal bağın altından geçirilirler.
4. FDS
tendonu kendi, A1 pulleyinin altından kement gibi geçirilip kendi üzerlerine
dikilirler. Transfer sırasında önkol supinasyonda el düz masanın üzerinde iken
MP eklemlere 45° fleksiyon verilir.
5. Transfer
edilen tendonlar dikilirken tansiyonun 2. parmaktan 5. parmağa doğru
arttırılmasına dikkat edilmelidir.
6. El
lumbrikal pozisyonda iken volar yüzden alçı atel uygulanarak ameliyata son
verilir.
Bazı yazarlar FDS'yi
A1 pulleyine transfer ederek daha büyük bir güç kazandırmayı amaçlamaktadırlar.
h. Brooks-Jones Transferi:
Bu transferde FCR motor olarak kullanılır. Plantaris tendonu
ile uzatılıp karpal kanaldan geçirilir ve A2 pulleyine dikilir. Bazı yazarlar
bu metotla median sinirin baskı altında kalabileceğini bildirmişlerdir (100).
i.Burkhalter Transferi:
ECRL veya brachioradialis'in serbest tendon grefti ile
uzatılarak, intermetakarpal aralıklar yoluyla lumbrikal kanallardan geçirilip
proksimal falanksa insere edilir. İnsersiyon noktası dışında Brand transferinin
aynıdır (82,101). Transferin direkt olarak kemiğe insere edilmesinin amacı
kuvvetin proksimal falanksta odaklaşmasını sağlayarak grip gücünü daha da
arttırmaktır. Bu transferle PIP eklemde hiperekstansiyona bağlı olarak kuğu
boynu deformitesi gelişme riski de ortadan kalkmaktadır. Ancak bu metotla ciddi
derece de pençe el deformitesi olan vakalarda IP ekstansiyon tam olarak restore
edilemez.
j.Lennox Transferi (PL
four-tail):
Motor olarak palmaris longus, plantar tendon grefti ile
uzatılıp dört slipe ayrılarak kullanılır (83). Slipler karpal tünelden geçirilip,
lumbrikal kanallar yoluyla lateral bantlara verilir. Serbest tendon grefti
olarak fasya lata da uygun bir kaynak olabilir. Bu transfer, özellikle
hipermobil parmaklara sahip hastalarda iyi sonuçlar vermektedir.
Kliniğimizde yaptığımız çalışmada ulnar sinir felci olan
hastaların bir grubuna FDS 4 dallı modifiye Stiles-Bunnel ameliyatı, FDS 4
dallı ameliyatına uygun olmayan bir grup hastaya da Brand ECRL 4 dallı
ameliyatı uyguladık. Amacımız bu iki yöntemin foksiyonel sonuçlarını
karşılaştırmak ve Brand yönteminde kullanılan tendon greftinin ve vakaların
fleksör yüzde diğer gruba göre daha büyük olan kesilerinin sonuçlarını
araştırmaktır.
2. Adduktorplastiler:
a.ECRB Adduktorplastisi:
Alt ulnar paralizilerde güçlü adduktor fonksiyona ihtiyaç
duyulan hallerde uygulanan bir transferdir. ECRB, kısa bir tendon grefti ile
uzatılıp 2.metakarpal aralıktan geçirilip adductor pollicis'in yapışma yerine
insere edilir.
Bu transfer ile “pinch gücü”, ortalama 2 kat artar (102).
Özellikle median ile kombine lezyonlarda tek başına adduksiyon amaçlı
kullanılması overkorreksiyona neden olacağı için izole alt ulnar paralizilerde
tercih edilen bir transferdir (103,104).
b.FDS Adduktorplastisi:
İş kapasitesi ECRB' den biraz daha az olan FDS' nin en büyük
avantajı greftle uzatmaya gerek duyulmamaktadır. Motor olarak FDS4 distal
yapışma yerinden ayrıldıktan sonra, tendon avuç içinde adduktor adalenin
liflerine uygun yönde, deri ile palmar fasya arasında açılan yoldan
ilerletilerek adduktor pollicis brevisin yapışma yerine dikilir (105).
Bu teknikle elin “key pinch" gücü %70 oranında
artmaktadır (106). Diğer yandan bu prosedürün de yüksek ulnar paralizilerde
kullanılması uygun değildir.
Kombine median ve ulnar sinir lezyonlu vakalarda FDS kullanılacaksa,
transfer diğerlerinden farklı olarak adduktor policis brevis'in yapışma yerine
değil, abduktor pollicis' in yapışma yerine dikilir. Böylece FDS, başparmağı
fleksiyona, adduksiyona ve pronasyona getirmektedir.
c.Boyes Adduktorplastisi:
Brachioradialis veya ECRL'un greftle uzatılarak 3. veya 4.
intermetakarpal aralıktan geçirilmesi ve distal adduktorun yapışma yerine
dikilmesi ile gerçekleştirilir (13).
d.Brown Adduktorplastisi:
IP eklemin instabil veya pinch'in güçsüz olduğu hastalarda IP
ekleme 20°- 30° fleksiyonda artrodez uygulanır. EIP, 3.intermetakarpal
aralıktan fleksörlerinde altından geçirilip adduktor tendona dikilir (2).
e.Edgerton-Brand
Adduktorplastisi:
İzole alt ulnar paralizilerde FDS4 palmar fasyanın üzerinden
subkutan olarak geçirilip adduktor tendona insere edilirken; kombine sinir
lezyonlarında transfer, MP eklemin 1.3 cm distalinde dorsal expansion' un
radial kenarına insere edilir (107).
f.Goldner Adduktorplastisi:
FDS4 ün ECU' nun etrafından dolaştınlıp dorsal
yüzden geçirilerek adduktor tendona verilmesi ile gerçekleşir (84).
g.Zweig-Rosenthal-Burns
Adduktorplastisi:
EDQ iki dala ayrılır, bunlardan birisi adduktor pollicis'e,
diğeride 1.DIO adaleye insere edilir (108).
Biz de kliniğimizde yaptığımız çalışmada seçilmiş vakalarda
Fleksör pollicis brevis (FPB) yüzeyel başı kullanılarak ulnar sinir felci olan
yeterli adduksiyon yapamayan ellerde adduktorplasti uyguladık. Literatürde
olmayan bu transfer ile diğer alternatiflerin uygulanamadığı, dorsal ve volar
yüzdeki bu transfere aday diğer donorlerin uygun olmadığı vakalarda tercih
ettik.
Lanz (1977) yaptığı
çalışmada tenar dalın en sık olarak “
A: extraligamentöz recurrent” olduğunu bulmuştur (109). Diğer varyasyonlar da
“B: subligamentöz”, “C: transligamentöz”, “D: median sinir unlar sınırından
çıkan”, “E: transvers karpal ligamentin
üstüne dönerek tenar kaslara giren” şeklinde tariflemiştir (Şekil 5.2). Ancak
bu çalışma tenar dalın dallanması hakkında bilgi vermemektedir. Bu nedenle biz
de bu dallanma ve FPB kasının vasküler anatomisini ortaya koymak amacıyla
anatomik çalışma yaptık. Bu çalışmada FPB kasının dominant pedikülü
proksimalden kasa giriyor ve yüzeyel arktan besleniyor. Minör pedikülü ise
distalden giriyor ve radial arter dallarından kaynaklanıyor. Tenar dal tenar
kaslara girmeden önce 3 dala ayrılıyor. APB ve OP kaslarının motor dalları FPB
kasının proksimal başının anteriorundan geçiyor.
3.Statik Cerrahi Girişimler:
a. Tenodezler
b. Kapsülodezler
c. Artrodezler ve Kemik Bloklar
a. Tenodezler:
Bu grup altında yer alan operasyonların büyük çoğunluğu pençe
parmak deformitesini düzeltmeye yönelik girişimlerdir. Uygulama şekilleri ne
olursa olsun bir kaç farklı mekanizma ile çalışırlar (110). Bunlar kısaca şöyle
açıklanabilir:
-Uygulanan tenodez, el bileği distali ile proksimal falanks
arasında yer alıyorsa, volar plate'i destekler ve MP hiperekstansiyonunu
engellemeye yöneliktir.
Tenodezin el bileği distalinden, lateral bandlara kadar
uzandığı uygulamalarda ise MP eklemin ekstansiyona gelmesi ile PIP eklemde
ekstansiyona gelir. Bu aynı zamanda tenodezin aktif olarak kontrolü anlamına
gelir ve MP hareketi ile PIP ekstansiyonunu birbirine bağlar.
-Tenodezin el bileği proksimalinden
başlayarak proksimal falanks veya A1 pulleyine kadar devam etmesi halindeyse,
el bileği hareketleri ile MP eklem hareketleri birbirine bağlanmaktadır.
-Tenodez el bileği dorsal yüzünden
geçirilerek intermetakarpal aralıklardan lateral bantlara verilmesi ile el
bileğinin fleksiyona getirilmesi MP eklemi fleksiyona getirirken, PIP eklem
fleksiyona gelecektir. Aynı şekilde transfer, el bileğinin volar yüzünden
geçirilirse bu durumda da el bileğinin fleksiyona gelmesi MP fleksiyonunu ve IP
ekstansiyonu sağlayacaktır.
Teknik olarak tüm tenodezler derin transvers metakarpal
ligamentin volar yüzünden geçirilir. Zira tenodezin orijini neresi olursa olsun
distalde, MP eklemin hareket aksının volar yüzünde kalması gerekir. İnsersiyon
noktası olarak lateral bandlar, proksimal falanks veya A1 pulleyi
kullanılabilir. Tenodezin gerginliği ayarlanırken MP eklemlerin 20o-30o
fleksiyonda olması gerekmektedir.
i.Sling Tenodezi: Tendon grefti derin transvers
metakarpal ligamentin çevresinden geçirilir ve iki ucundan birisi radial
taraftaki parmağın ulnar lateral bandına, diğeri ise ulnar taraftaki parmağın
radial lateral bandına, MP eklem 30° fleksiyonda PIP eklem ise tam
ekstansiyanda iken dikilir. Böylece EDC kasılınca MP eklem 30° fleksiyonda iken
PIP eklem ekstansiyona gelecektir. Bu tekniğin avantajları kolay
uygulanabilmesi ve minimal derecede skar oluşumuna sebep olmasıdır. İleri
derecede MP hiperekstansiyonu bulunan vakalarda uygulanması tavsiye edilmez.
Çünkü transferin dorsal loop'u MP'leri fleksiyonda tutamayabilir (111).
ii. Parkes Tenodezi: Tendon grefti proksimalde
transvers metakarpal ligamente distalde ise lateral bandlara sutüre edilir. Bu
yöntemde parmak hareketleri el bileği hareketlerinden etkilenmez, MP eklem
aktif olarak fleksiyona getirilmez, ancak MP eklem ekstansiyona gelince IP
ekstansiyon sağlanır (112,113).
iii. Riordan Tenodezi: ECRL ve ECU tendonları, önkol
1/3 distaline kadar ortadan ikiye bölünür. Ayrılan tendonların metakarpal
bağlantıları bozulmadan tekrar ikiye ayrılıp el bileği distaline alınırlar.
Burada metakarpal aralıklardan geçirilerek parmakların radial lateral
bandlarına sütüre edilirler. Tenodez el bileğinin distalinde kaldığı için el
bileği hareketlerinden etkilenmemektedir (114).
iv. Fowfer Tenodezi: İki ayrı tendon grefti dorsal
karpal ligamentte açılan oyuklardan geçirilerek intermetakarpal aralıklar ve
lumbrikal kanallar yoluyla lateral bandlara sutüre edilir. Bu tenodez el bileği
fleksiyona getirilince gerilir ve MP fleksiyonu-PIP ekstansiyonunu sağlar.
Ancak bu prosedürün uygulandığı vakalarda aktif olarak el bileği kontrolünün
çok iyi olması gerekir. El bileği uzun süredir fleksiyon postüründe duranlarda
ve el bileği fleksörlerinin yeterince güçlü olmadığı vakalarda
uygulanmamalıdır. Çünkü bu teknikle el bileğinin fleksör gücü dolaylı olarak MP
fleksiyonuna yönlendirilmektedir (115).
b. Kapsülodezler:
MP eklemin volar yüzündeki yapıların güçlendirilerek MP
eklemin belli bir fleksiyon açısında sabit durmasını amaçlayan prosedürlerdir.
MP eklem fleksiyonda iken PIP eklemin ekstansiyonu ekstansör aparatın
integritesi ile sağlanır. Bu teknikler grip gücünün azalmasının, asenkron
parmak hareketlerinin veya parmakların lateral hareketlerinin kaybının ciddi
bir problem yaramadığı pençe el deformiteli hastalarda, deformitenin düzeltilmesi
için veya aktif tendon transferi için yeterince donörün olmadığı vakalarda
kullanılabilir. Ayrıca intrinsik geri dönüşün beklenildiği hastalarda da
uygulanabilir. Ancak uygulanan vakalarda central slipin sağlam olması
gerekmektedir.
i. Zancolli Kapsülorafisi:
Pençe parmak deformitesinin olduğu parmaklara ait MP
eklemlerin volar plate'lerinden bir bölüm eliptik olarak kesilip proksimale
doğru çekildikten sonra MP eklemi 30° fleksiyonda tutarken kendi üzerine
dikilir (116)
Avantajları:
1. Sınırlı diseksiyon ve tek insizyon,
2. Donör tendona ihtiyaç duymaz.
3. El bileğinin pozisyonundan etkilenmez.
4. Kuğu boynu deformitesi yaratma riski yok.
5. Diğer prosedürlerle kombine edilebilir (pulley
advancement).
Dezavantajları:
1. Deformite tekrar oluşabilir.
2. Grip gücünü arttırmaz.
3. MP ve IP eklemler arasındaki asenkron hareketleri
düzeltmez.
4. Genellikle kalıcı MP fleksiyon kontraktürüne sebep olur
(117).
c. Artrodezler ve Kemik
Bloklar:
İntrinsik paralizide "key pinch" esnasında
stabilizasyonun sağlanması amacıyla MP eklem artrodezi uygulanmaktadır.
MP eklem hiperekstansiyonunu engellemek için kemik blokların
kullanılması bugün için kullanılmamaktadır. Çünkü MP ekstansiyonunu sınırlamak
için konulan bu kemik bloklar, bir süre sonra rezorbe olmaktadırlar. Aynı
amaçla MP artrodezi uygulaması ise parmakların fleksiyonunu ciddi biçimde
kısıtlamaktadır (106).
2.Duyusal Restorasyon:
Elin ulnar kenarı ve beşinci parmağın koruyucu duyusunu
kaybetmesi oldukça ciddi bir fonksiyonel sınırlılıktır. Bu bölgelere eski
duyusunun kazandırılması amacıyla, direkt sinir onarımının yapılamayacağı
vakalarda diğer bazı tekniklerle duysal restorasyona gidilmektedir. Bu
tekniklerin başlıcaları:
a. Serbest Sinir Greftlemeleri (118)
b. Nörovasküler Heterodigital Dermal Pediküllü Ada Flepleri (119)
c. Vaskülarize Sinir Greftleri (120)
d. Serbest Nörovasküler Dermal Flepler (121)
e. Digital Sinir Translokasyonları (7,122)
Bu metodlardan klasikleşmiş ilk dördü sonuçları itibariyle
yeterince tatminkar olmayıp, teknik açıdan da ciddi uygulama güçlükleri
içermektedirler. Bugün için uygulaması çok daha basit olan Digital Sinir
Translokasyonu'dur. Bu tekniğin ilkleri sayılabilecek çalışmalar 1946'da Sadr
(123) tarafından başlatılmış, 1977'de ilk kez Chacha (124) maymunlarda duysal
sinir transferi yapmış, günümüze gelindiğinde de Lewis (7) ve Stocks'un (125)
konu ile ilgili ümit verici çalışmaları bildirilmiştir.
Digital Sinir Translokasyonu, elin median sinir ile inerve
olan ve duyusu relatif olarak daha önemsiz olan bir bölgesindeki sağlam digital
sinirin, beşinci parmak ve elin anestetik olan ulnar kenarına tekrar duyu
kazandırması için nonfonksiyonel ulnar digital sinire anastomoze edilmesi
işlemidir (7,125).
B. Rekonstrüksiyon Planının
Hazırlanması
1.Dinamik ya da statik
cerrahi girişim?
Statik cerrahi girişimlerin genel olarak en önemli avantajı
aktif donör adale gerektirmemeleridir. Oysa, dinamik girişimler yani tendon
transferleri, ulnar sinir dışında bir başka sinirle inerve olan sağlam donör
adaleler gerektirmektedir. Bu nedenle quadriplejililerde, ciddi brakial pleksus
yaralanması geçirmiş olgularda, yeterince donör adalenin bulunmadığı travmatik
orijinli vakalarda veya serebral palsililerde, statik girişimler rahatlıkla
uygulama alanı bulmaktadır.
Statik cerrahi girişimler, MP eklemin ekstansiyonunu pasif
olarak engelleyerek pençe el deformitesini engellerler. Ancak zamanla
ekstrinsik ekstansörlerin çekmesiyle gevşeme olabilir. Bu nedenle ekstrinsik
ekstansör adaleleri çok güçlü olmayan vakalarda uygulanması halinde daha uzun
süre ile kullanılabilirler. Ayrıca MP eklemin pasif olarak fleksiyonda kalması,
zamanla bu eklemlerde kontraktürlerin gelişmesine ve bu kontraktürlerin DIP
eklemlerde de oluşmasına sebep olabilir. Oysa tendon transferleri ile parmaklar
aktif kontrol altında tutulabilir, MP eklemler devamlı olarak fleksiyona
zorlanmadıkları için operasyonun kendisine bağlı olarak MP kontraktürü
gelişmez. Sonuç olarak sekonder defektleri almayan ve yeterince motor adalenin
bulunduğu vakalarda statik girişimlerin hiçbir yeri yoktur. Bu hastalarda
mutlaka tendon transferleri ile dinamik restorasyana gidilmelidir.
Elde ulnar sinir ile inerve olan adaleler fonksiyonel olarak
başparmağı ve diğer dört parmağı hareket ettiren adaleler olarak iki temel
gruba ayrılabilirler. Başparmağı hareket ettiren tenar adale grubunun bir
bölümü ulnar sinir ile inerve olur ve bu grubun devre dışı kalması başparmakla
işaret parmağı arasındaki tutma ve yakalamayı (pinch) çok önemli ölçüde etkileyebilir.
Bu nedenle transfer planı yapılırken diğer dört parmağa yapılacak
"intrinsic yerine koyma" operasyonunun yanında, pinch gücünü ve
stabilitesini arttırıcı operasyonların da planı yapılmalıdır. Aşağıda bu iki
ana fonksiyonun restorasyonu ile ilgili özet bilgiler aktarılmaktadır:
İntrinsik yerine koyma planı yaparken karar verilmesi gereken
üç önemli nokta vardır:
1. Hangi motor adale kullanılacak?
2. Transfer, el bileğinin hangi yüzünden (volar/dorsal)
geçecek?
3. Transfer edilen motorun insersiyon noktası neresi olacak?
Bu üç önemli noktaya bağlı bir çok değişken bulunmakla
beraber, ulnar sinir felçlerinde uygulanan tüm tendon transferlerinde hiç
değişmeyen ortak kural, transferin distalde metakarpofalangeal ve
interfalangeal eklemin volar yüzünde kalması gerektiğidir.
2. Hangi motor adale kullanılmalı
?
İdeal bir motor adalenin taşıması gereken üç özellik vardır.
Birincisi, transfer edilecek adalenin eksik olan fonksiyonu yerine getirdiği
gibi bunun antagonistlerini de dengeleyebilecek güçte olması gerekir. Bu çok
hassas bir denge olup gereğinden güçlü transfer yapılması halinde kuğu boynu vs
gibi deformitelerin oluşması söz konusu olabilmektedir. İnterosseos kasların
tansiyon fraksiyonu 2.0, MP eklem üzerindeki destek kolları ise kısadır. Diğer
yandan lumbrikallerin tansiyonu 0.2 iken, destek kolları daha uzundur (81).
Transfer kararı verilirken bu değerler mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
İkincisi, transferi planlanan adaleyi uzatmak için greft kullanılmaması
idealdir. Bunun için transfer edilecek adalenin MP eklem 90o
fleksiyonda iken 15 mm, IP ekstansiyonda iken 5 mm olmak üzere toplam 20 mm
ekskürsiyona sahip olması gerekmektedir. El bileğini geçen adalelerden FCU
dışında hepsi yeterli ekskürsiyona sahip iken, el bileği motorlarının kullanıldığı
tüm transferlerde tendon grefti kullanmak gerekmektedir (81). Tendon grefti
kullanmanın en önemli dezavantajı yapışıklık ve rüptür ihtimalinin artmasıdır.
Üçüncü olarak, donör adalenin fonksiyonlarını yerine getirecek yeterli sayı ve
güçte adalenin bulunması gerekir. Bu noktada eldeki dengenin bozulmaması önem
kazanmaktadır. Örneğin yüksek ulnar paralizide en güçlü el bileği fleksörlerinden
FCU devre dışı kalır. Bu durumda transfer için bir el bileği ekstansörunün
kullanılması dengeyi bozmaz. Bu amaçla var olan iki altenatifden ECRL volar
yüzden, ECRB ise dorsal yüzden geçirilerek transfer edilebilir. Ancak her
ikiside tendon grefti gerektirmektedir.
FDS yeterli uzunlukta olup tendon grefti gerektirmemekle
beraber, kullanıldığında donör parmağın fleksiyon gücü belli ölçüde
azalmaktadır. Her bir FDS' nin tansiyon fraksiyonu 8.0 olup, Stiles-Bunnell
tekniğinde olduğu gibi her bir FDS'nin tek bir parmağa verilmesi swan-neck
deformitesi gelişimine sebep olabilir. Bir FDS'nin 4 dala ayrılarak
kullanıldığı modifiye Stiles-Bunnell operasyonu dengenin sağlanması açısından
en idealidir. Bu operasyonu takiben elin grip gücünde azalma olmaz. Ancak,
önkol ve dirsek seviyeli yaralanmalarda kas gövdesi zarar görmüşse
yapışıklıklar nedeniyle sağlıklı fonksiyon göremeyebilir. Donör parmakta zaman
zaman gelişen check-rein deformitesinden ötürü, hipermobil eklemlere sahip
hastalarda kullanılmaması tavsiye edilmektedir (90).
EIP biraz kısa olmakla beraber 1. ve 2. parmak için idealdir.
Ancak aşırı gergin dikilmesi MP eklemde ekstansiyon kısıtlılığına yol açabilir.
Genellikle EDQ ile beraber transfer edilir (Fowler Operasyonu). Her birinin
tansiyon fraksiyonu 2.0'dır. Bu dört parmağa bölündüğünde biraz zayıf
gelebilir. Transfer, dorsal yüzden ve intermetakarpal aralıktan lateral
bandlara ulaştığı için metakarpal arkın tersine dönmesine de sebep olabilir (126).
El bileği fleksör ve ekstansörleri daima greft gerektirir ve
kullanılmaları el bileği stabilizasyonunu etkileyebilir. Özellikle yüksek
seviyeli ulnar sinir lezyonlarında FCU paralitik olduğundan transfer için FCR
kesinlikle kullanılmamalıdır. Zira bu durumda el bileğini fleksör yüzde
stabilize edebilecek hiçbir adale kalmaz. Brand'ın tarif ettiği dorsal yollu
ECRB transferinde tansiyon fraksiyonu 4.2; Littler'in tarif ettiği volar yolla
ECRL transferinde ise aynı değer 3.5'dir. Bu transferlerin her ikiside uygun
sınırlar içinde kabul edilebilir (81).
PL'un kullanılması tüm motor adaleler içinde en az donör
defisitine yol açması sebebi ile tercih edilebilir. Tansiyon fraksiyonunun
düşük oluşu (1.2-1.6 değerleri arasında) ancak hipermobil parmaklarda
kullanılmasını mümkün kılmaktadır (81).
3.Transfer, el bileğinin
hangi yüzünden (volar/dorsal) geçmeli?
Teorik olarak transferin volar yüzden geçirilmesi proksimal
falanks fleksiyonu açısından daha büyük bir mekanik avantaj kazandırmaktadır.
Çünkü parmaklar MP' den fleksiyona gelirken, el bileği de yaklaşık 30°
ekstansiyona gelir. Bu yüzden volar yüzden yapılan bir transferde, IP
fleksiyonun sağlanması için motor adalenin boyunda önemli bir kısalmaya ihtiyaç
duyulmaz. Oysa dorsal yolla yapılan transferlerde parmakların ekstansiyona
gelmesi için ekstra bir ekstansiyona ihtiyaç duyulur (81).
El bileği motorlarından herhangi birisinin greftle uzatılarak
kullanıldığı bir transferde transferin volar yüzden geçirilmesini bazı yazarlar
doğru bulmazlar. Bunun en önemli sebebi, transferin karpal tünel hacmini
daraltarak median sinire baskı yapma ihtimalinin olmasıdır. Ancak Brand konu
ile ilgili olarak yaptığı araştırmalarının ışığında greftin proksimal ve
distaldeki dikiş yerlerinin karpal tünelin dışında kalması halinde hiç bir
şekilde sinir basısına neden olmayacağı ortaya konmuştur (127).
Bazı yazarlar transferin dorsal yüzden geçirilmekle, el
bileğinde oluşmuş olan habitüel fteksiyon postürünün de önlenebileceğini
savunmaktadırlar. El bileğindeki fleksiyon postürü, parmaklarda oluşan pençeleşmeyi
engellemeye yönelik bilinçsiz bir girişimdir ve eldeki deformitenin
düzeltilmesi ve reeducation egzersizleri ile çözülecek bir problemdir. Bu
nedenden ötürü transferin el bileği dorsalinden geçmesine gerek yoktur (81).
Zira ekstansör yüzden geçirilen transferlerde hem daha çok yapışıklık olmakta,
hem de metakarpal ark tersine dönebilmektedir. Ayrıca dorsal yolla yapılan
transferlerle, el bileği fleksiyonu da kısıtlanmaktadır.
Tüm bu sebeplerden ötürü transferde mümkünse volar yüz tercih
edilmeli, volar yüzde laserasyon ve yapışıklıkların olduğu vakalarda dorsal yüz
tercih edilmelidir.
4.Transfer edilen motorun
insersiyon noktası neresi olmalı?
Öncelikle transferin, parmakların hangi tarafına yapılacağına
karar verilmelidir. Bu konuda çeşitli görüş ve uygulamalar bulunmakla beraber
bugün daha çok parmakların radial tarafları tercih edilmekte, eskiden uygulanan
ve parmaklara lateral planda da hareket kazandırabilmeyi amaçlayan iki taraflı
insersiyon tekniği yapışıklık ve denge bozukluklarına sebep olduğu gerekçesi
ile bugün artık kullanılmamaktadır (90). Ancak işaret parmağında yapılan
transferin, hangi tarafa yapılırsa daha ideal olacağı konusundaki tartışma
halen devam etmektedir. Fonksiyon dışı kalan 1.DIO adale işaret parmağı için
hem fleksör, hemde abduktor görevi görmektedir. Bu fonksiyon özellikle anahtar
tutma ve yan tutuş işlemleri sırasında işe yaramakta ve işaret parmağının
başparmağa destek olmasını sağlamaktadır. Bu yüzden Smith transferin hem
fleksör hemde abduktor olarak çalışabilmesi için radial tarafa yapılması
gerektiğini savunmuştur (90). Diğer taraftan işaret parmağının başparmakla
beraber yerine getirdiği bir diğer önemli fonksiyon olan pulp-to-pulp tutuş
sırasında, işaret parmağı başparmak pulpası ile karşı karşıya gelebilmek için
fleksiyona ve adduksiyona gelmekte, ayrıcada rotasyona uğramaktadır. Bu nedenle
Brand, transferin (chuck pinch'in daha kolay yapılmasını sağlamak amacıyla)
ulnar taraftaki lateral banda yapılması gerektiğini savunmaktadır (128). Smith
bu durumda 2. ve 3. parmakların makaslama hareketi ile üst üste binebileceğini
söylemekte ise de bu ciddi bir sorun değildir. Buraya kadar anlatılanlardan da
anlaşıldığı gibi işaret parmağına transfer yapılırken abduksiyon veya
adduksiyon ağırlıklı transferler arasında bir karar vermek gerekir. Burada
unutulmaması gereken en önemli nokta işaret parmağı, yan tutuş sırasında tek
başına başparmağa destek olamasa da diğer parmaklarla ulnar taraftan
desteklendiğinde yeterli stabilite sağlanabilir. Oysa işaret parmağı için
adduktor fonksiyonun böyle bir alternatifi bulunmamaktadır.
İnsersiyon noktasıyla ilgili olarak verilmesi gereken ikinci
karar disalde insersiyon noktasının neresi olacağıdır. Başlıca beş değişik
insersiyon noktası vardır;
1.Lateral bantlar,
2.Central slip,
3.Proksimal falanks,
4.Pulley,
5.İntrinsik tendon
Genel bir biomekanik kural olarak, transfer ne kadar distale
insere edilirse tansiyonu ve gücü o derece büyük olur. Bu konuda anatomik
diseksiyon modeli üzerinde yapılan deneyler, transferlerin distaldeki
insersiyon noktalarına göre sağladığı avantajları ortaya koymaktadır . Buna
göre, fleksör ve ekstansör aparattaki tüm yapıların korunarak hazırlanan bir
parmak modelinde, metakarplar proksimal ve distalinden vidalanarak sabitlenir;
daha sonra 8 kg'lık sabit bir ağırlık, bir makara ekseninde döndükten sonra MP
ekleme göre farklı konumlara insere edilir. Bu insersiyonlar sonucu 8 kg'lık
sabit ağrlığı kaldırabilmek için distal falanks seviyesinde oluşan gerginliği
ölçmek içinde bir dinamometre bağlanır. Deneyde kullanılan farklı insersiyon
noktaları, sırasıyla interosseos tendon, lateral band, metakarp ve A1
pulleyidir. Bu insersiyon noktalarına asılan 8 kg'lık sabit ağırlığın
dinamometrede oluşturduğu değerler aşağıdaki tabloda özetlenmektedir.
İnsersiyon Noktalan
|
Asılan Ağırlık
|
Dinamometre Değeri
|
İnterosseos Tendon
|
8 kg
|
5.5 kg
|
Lateral Band
|
8 kg
|
8.7 kg
|
Proksimal Falanks
|
8 kg
|
8.5 kg
|
A 1 Pulleyi
|
8 kg
|
9.2 kg
|
8 kg'lık sabit ağırlık asıldığında, insersiyon noktaları
arasında en avantajlı olanı A1 pulleyidir. Buna göre çekme kuvveti açısından en
avantajlı insersiyon noktası A1 pulleyi olmaktadır. Bunun sebebi, A1 pulleyi
insersiyon noktasının MP eklem hareket aksına en uzak, dolayısıyla da en uzun
destek koluna sahip olmasıdır.
İnsersiyon noktasının yerine karar verirken dikkat edilmesi
gereken birkaç noktadan biriside ekstansör aparatın integritesidir. MP eklem
fleksiyonda iken IP ekstansiyonun sağlanamadığı vakalarda distal insersiyon
noktaları, (lateral bandlar gibi) seçilmelidir. MP eklem fleksiyonda stabilize
edildiğinde, IP ekstansiyonun sağlanabildiği vakalarda ise fonksiyonel olarak
IP ekstansiyonu güçlendirmektense, MP
fleksiyonu desteklenmelidir. Bu durumda da transferin interosseos tendonların
yapışma yerinin proksimaline, proksimal falanks tabanına veya A1 pulleyine
yapılması daha uygun olacaktır (41).
Lateral bandlara yapılan insersiyon teknik olarak kolaydır.
Motor adalenin kasılması ile hem MP fleksiyona gelir hemde IP ekstansiyon
sağlanır. Ancak uzun süren habitüel fleksiyon postürüne bağlı olarak ekstansör
sistemi uzamış vakalarda IP ekstansiyonu sağlayamaz. Bu durumda tendon
transferinden ekstansör mekanizmayı kısaltıp, lateral bandları migre oldukları
MP eklem volar yüzünden kaldırıp asacak girişimlere ihtiyaç vardır (83).
Proksimal falanks, pulley ve intrinsik tendonlara yapılan
insersiyonlarda da IP ekstansiyon ekstansör aparatın integritesine bağlıdır.
C. Ulnar Paralizide Başparmak
Hareket fizyolojisi açısından bakıldığında ulnar paralizide,
başparmağın fleksiyon ve adduksiyon hareketleri etkilenir. Bu fonksiyonel
açıdan başparmak ile işaret parmağının radial tarafı arasındaki yakalamanın
(power pinch) gücünü kaybetmesi anlamına gelir.
Power pinch esnasında en fazla kasılan adaleler, adductor
pollicis ve 1.DIO adalenin radial parçasıdır (52). FPL ve EPL ise normal olarak
adduksiyona katılmamakla beraber ulnar paralizide bu adalelerde adduksiyona
yardım ederler.
Birinci DIO adale normalde işaret parmağını abduksiyona ve
fleksiyona getirir. İşaret parmağı diğer parmaklarla ulnar taraftan
desteklendiğinde ise radial taraftaki parçasının kasılması ile 1. metakarpı
adduksiyona getirir. Dolayısıyla power pinch'e önemli ölçüde katkıda bulunmuş
olur. Hatta öyle ki adductor pollicis ile beraber adduksiyon gücünün % 75'ini
oluşturur .
Power grip esnasında opponens pollicis dışındaki tüm tenar
adaleler 1. metakarpın fleksiyona gelmesine yardımcı olurlar. Ulnar paraliziden
sonra ise başparmak sadece FPL ve EPL tarafından oldukça zayıf bir şekilde
adduksiyona getirilir. Adduksiyon gücünceki azalma, özellikle cisimlerin
başparmak ile işaret parmağının radial tarafı arasında kuvvetli bir biçimde
tutulduğu hallerde ortaya çıkmaktadır. Bu durumda IP eklem 90° fleksiyona
(Fromen Belirtisi), MP eklemde hiperekstansiyona gelmektedir (Jeanne
Belirtisi). Froment belirtisi. başparmakta adduksiyon görevini FPL'un
üstlendiğini ortaya koyarken; Jeanne belirtisi ise adduktor adale tarafından
sağlanan güçlü MP fleksiyonunun ortadan kalktığının göstergesidir. Bu belirti
özellikle kombine sinir lezyonlarında daha da belirgin olarak ortaya
çıkmaktadır. MP eklemdeki fleksiyon-adduksiyon momentinin güçlü olmaması
nedeniyle pinch esnasında stabilite sağlanamamaktadır. Buraya kadar
anlatılanlardan da anlaşıldığı gibi ulnar paralizide başparmakla ilgili olarak
düzeltilmesi gereken en önemli defekt, MP eklemde ortaya çıkan ciddi fleksiyon
güçsüzlüğüdür . Bu güçsüzlüğün ortadan kaldırılması için yapılabilecek
birçok tendon transferinin yanında, yeterli motor adalenin olmadığı hallerde MP
veya IP eklem artrodezi de uygulanabilir.
Transfer, MP eklem radial sesamoidine veya APB'in insersiyon
noktasına yapılmışsa adduksiyon-oppozisyon transferi adını alır. Ancak bunda
oppozisyonun en önemli komponenti olan abduksiyon olmadığı için oppozisyon
restore edilemez.